Ağır Hasta Olanlar İçin Ne Söylenir? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir İnceleme
İstanbul’un her köşesi, bazen neşeli bazen de hüzünlü anlarla doludur. Sokaklarda yürürken, toplu taşımada bir köşe başında beklerken, pek çok farklı hikaye gözlerimin önünden geçer. Bu şehirde, insanların birbirlerine nasıl davrandığını, ne tür kelimeler kullandığını görmek, bazen farkında bile olmadan toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi kavramları nasıl içselleştirdiğimizi gösteriyor. Özellikle ağır hastalık gibi kırılgan anlarda, ne söylenmesi gerektiği, nelerin doğru ya da yanlış olduğuna dair insanların davranışları çok farklı yönlerden etkileniyor. Bu yazıda, ağır hasta olanlar için ne söylenir sorusunu toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet bakış açılarıyla ele alacağım.
Toplumun İçindeki “Ağır Hasta” İmajı
Ağır hasta olma durumu, toplumda genellikle bir zayıflık, güçsüzlük veya dışlanmışlıkla ilişkilendirilir. İstanbul’da sokaklarda, toplu taşımada ve işyerinde gördüğüm pek çok sahnede, ağır hastalıkla ilgili kelimelerin çoğu, “geçici bir şey” ya da “mücadele edilmesi gereken bir sorun” gibi bir bakış açısıyla söyleniyor. Bu bakış açısı, toplumsal normlardan, medya temsillerinden ve insanların hastalıkları nasıl algıladıklarından büyük ölçüde besleniyor. Oysa ki bu hastalıklar her bireyi, farklı bir şekilde etkiler.
Ağır Hastalık ve Toplumsal Cinsiyet
İstanbul gibi büyük bir şehirde, toplumsal cinsiyet rollerinin etkisiyle, kadınlar ve erkekler hastalıkları ve sağlıklarını farklı şekilde deneyimler. Kadınlar, genellikle daha fazla empati ve şefkat gösterilen bir konumda görülürken, erkeklerin sağlık sorunları daha çok güçsüzlük ya da bağımsızlıklarını kaybetme korkusuyla ilişkilendirilir.
Geçenlerde bir kafede otururken, yan masamdaki bir grup kadın sohbet ediyordu. Birinin kanser olduğunu öğrenmişlerdi ve diğerleri ona sürekli cesaret vermeye çalışıyordu. “Sana iyi gelecektir, güçlü kalmalısın,” gibi kelimeler kullanıyorlardı. Bu cümleler, sosyal olarak kadınlar için uygun olan destek ve şefkatin tezahürüydü. Oysa, aynı durumu bir erkek yaşadığında, toplumdan aynı anlayışı görmek zor olabilir. Erkeklerin hastalıkları genellikle daha “mücadeleci” bir şekilde, güç kaybı yaşadıkları bir durum olarak algılanır. Bu da onlara, sosyal olarak daha az destek veren bir ortam oluşturur.
Çeşitlilik ve Ağır Hasta Olanlar İçin Ne Söylenir?
Herkesin hastalık deneyimi birbirinden farklıdır. Birinin yaşadığı durum ile bir başkasınınki birbirinden uzak olabilir. Geçen hafta toplu taşımada yaşadığım bir olayı hatırlıyorum. Bir otobüse binmiştim ve içerisi oldukça kalabalıktı. Bir kadın, tekerlekli sandalyeye bağlı bir şekilde otobüse bindi ve yaşlı bir adam hemen ona yerini verdi. Ancak o kadının yanındaki kişi, “Sen ne kadar sabırlısın, gerçekten çok cesursun” gibi bir şey söyledi.
Buradaki durum, ağır hastalıkların ya da engelliliğin farklı bakış açılarıyla algılandığını gösteriyor. Kadın, “cesur” olarak tanımlanıyor, bu da toplumsal cinsiyetin yüklediği bir anlam. Oysa ki herkesin hastalık ve zorluklarla başa çıkma şekli farklıdır ve cesaret, sadece bir kişiyle sınırlı bir özellik olmamalıdır. Çeşitlilik, burada daha çok bireyin kendi kimliği, bedeni ve sağlığı üzerinden şekillenen bir durumdur. Bu tür ifadeler, insanların hastalık durumlarıyla empati kurmalarını engelleyebilir, zira herkesin yaşamı ve hastalığına yaklaşımı farklıdır.
Sosyal Adalet ve Ağır Hastalık
Ağır hasta olanlar için söylenen sözler sadece cinsiyetle ve çeşitlilikle sınırlı değildir; aynı zamanda sosyal adaletle de yakından ilişkilidir. İstanbul gibi büyük şehirlerde, özellikle düşük gelirli kesimler, sağlık hizmetlerine erişimde ciddi zorluklarla karşılaşabiliyor. Birçok kişi, sağlıksız koşullarda, düzgün bir tedavi alabilme imkânı bulamadan ağır hastalıklarla baş başa kalabiliyor. Bu durumda, ne söylenmesi gerektiği de daha karmaşık bir hal alıyor.
İşyerinde, sağlık sigortası olmayan bir çalışanın “Ağır hasta olduğunda, kendini ne şekilde ifade etmelisin?” sorusuna verilecek yanıtlar, kişinin sosyal statüsüne, gelirine ve sağlık hizmetlerine erişimine göre değişebilir. Bazı insanlar, hastalıklarını gizlemek zorunda kalırken, bazıları ise “işte bu yüzden bize daha fazla destek verilmesi gerekiyor” gibi bir açıklama yapabilir. Bu noktada, “Ağır hasta olanlara ne söylenmeli?” sorusunun cevabı sadece bireysel bir mesele değil, toplumsal eşitsizliklerin de bir yansımasıdır.
Sonuç: Ağır Hasta Olanlara Saygı ve Empati
Toplumda, ağır hastalık yaşayan kişilere yönelik kullanılan dil, genellikle iyileşme odaklı ve cesaretlendirici olsa da, bazen bu dilin ardında toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi unsurlar yatar. İstanbul sokaklarında, toplu taşımada, işyerlerinde gördüğüm sahneler bana gösteriyor ki, herkesin hastalıkla mücadelesi farklıdır. Bu nedenle, her bireye uygun, saygılı ve empatik bir yaklaşım geliştirmek, toplumsal anlamda daha eşitlikçi bir ortam yaratmamıza yardımcı olabilir. Ağır hasta olanlara yönelik dilekler ve sözler, kişiyi yalnızca güçlendiren değil, aynı zamanda ona saygı duyan bir dil olmalıdır.